Necip Mahfuz’un “Mumyanın Uyanışı” adlı kitabı Kutsanan Kötülük, Firavun Userkaf’ın Affı, Mumyanın Uyanışı, Sinuhe’nin Dönüşü ve Öteki Dünyadan Bir Ses başlıklı
beş öyküden oluşuyor. Kutsanan Kötülük adlı öyküsünde Mahfuz, mitoloji ile çağdaş imleri harmanlayarak elit ve yönetici tabakasının toplumda yarattığı huzursuzluğu konu alır. Bir gün Khnum bölgesine yaşlı bir bilge gelir ve toplum arasında yayılan lüks ve şatafat düzenini yerle bir ederek zengin ve fakirin birlikte eşit bir şekilde yaşayacağı huzurlu ve mutlu bir ortam inşa eder. Ama öyküde son, hiç de öyle beklenildiği gibi değildir.
Firavun Userkaf’ın Affı adlı öyküde Firavun Userkaf’ın oğlu ve sarayındaki görevliler tarafından uğradığı ihanet hikâye edilir. Firavun Userkaf adaletli, merhametli ve güçlü bir kraldır. Ülkesinde her daim huzurun inşası için gayret sarf eder. Birgün şükrünü eda etmek için tapınağa gittiğinde ilahi güç kendisine öteler ötesinden seslenir ve insanlara olan sarsılmaz güvenini sorgulaması ve çevresindeki insanlardan şüphe duyması gerektiğini telkin eder. Zira “insanlar gölge veren yeşil ağacın kuruduktan sonra dallarını kesip yakar (s.21).”
Günün birinde kral, insanların samimiyetini ve güvenini test etmek için tahtını oğluna devrederek ülkesini terk eder. Kral bir süre sonra Mısır’a döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir.
Mumyanın Uyanışı başlıklı öyküsünde Mahfuz okuru 20. yüzyıla götürüyor ve kadim olan ile moderni mezcederek fantastik bir anlatayı ortaya koyuyor. Hikayenin baş kahramanı Mısır’ın aristokrat ve siyaset çevresinden Mahmud Arnavutî Paşa’dır. “Irk bakımından Türk, vatan bakımından Mısırlı, kalben ve zihnen de Fransız (s.32)” olan Paşa, Mısırlıları “yaradılışları gereği zelil ve itaatkâr evcil hayvanlar (s.35)” şeklinde niteleyip onları hakir gören bir kişiliktir. Bir gün Paşa’nın evine Şeyh Cadallah adında geleneklere bağlı biri gelir ve sarayın bahçesinde bir gömü olduğunu söyleyerek kazı için izin ister. Hurafelere karnı tok olan Paşa, ilk başta kazıya izin vermez ama sonra kaybedecek bir şeyi olmadığına kanaat getirerek Şeyhin kazı yapmasına izin verir. Kazıdan çıkacak eserleri koleksiyonuna dahil etmeyi uman Paşa’yı beklenmedik bir son karşılar.
Sinuhe’nin Dönüşü adlı öyküde Antik Mısır’da yaşamış iki prensin hikayesi konu edilir. Prens Sinuhe, babası I. Amenemhet öldükten sonra veliaht Prens Senusret’in kendisini öldürüceğini düşünerek Amor diyarına sığınır. Amor’da ün ve saltanata kavuşan Sinuhe, yaşlılık gelip çattığında ülkesi Mısır’a özlem duyar ve ölümünün kendi ülkesinde gerçekleşmesini arzular. Bunun üzerine kardeşi Senusret’e, arzularını açıkladığı bir mektup yollar.
Öteki Dünyadan Bir Ses öyküsünde ise Firavun hanedanından, henüz yirmi altısında Ölüm Elçisi’nin kendisine göründüğü genç yazar Tuti’nin hikayesini okuyoruz. Hikaye üç bölümden oluşuyor; birinci bölümde genç yazarın ölümü, ikinci bölümde hekimlerce mumyalanışı, üçüncü bölümde ise mumyanın Ölüler Şehrinde defnedilişi işleniyor. Mahfuz’un, “Ölüm, zincirlerden kurtulmaktır,” düşüncesi etrafında şekillenen öyküye mitolojik bir çok öğe eşlik ediyor.
Son olarak, öykülere genellikle bir masal dili hakim olmakla birlikte içinde barındırdığı fantastik öğeler, anlatıma akıcılık katan önemli unsurlardan yalnızca bir tanesi.
Necip Mahfuz’un “Mumyanın Uyanışı” adlı kitabı Kutsanan Kötülük, Firavun Userkaf’ın Affı, Mumyanın Uyanışı, Sinuhe’nin Dönüşü ve Öteki Dünyadan Bir Ses başlıklı
beş öyküden oluşuyor. Kutsanan Kötülük adlı öyküsünde Mahfuz, mitoloji ile çağdaş imleri harmanlayarak elit ve yönetici tabakasının toplumda yarattığı huzursuzluğu konu alır. Bir gün Khnum bölgesine yaşlı bir bilge gelir ve toplum arasında yayılan lüks ve şatafat düzenini yerle bir ederek zengin ve fakirin birlikte eşit bir şekilde yaşayacağı huzurlu ve mutlu bir ortam inşa eder. Ama öyküde son, hiç de öyle beklenildiği gibi değildir.
Firavun Userkaf’ın Affı adlı öyküde Firavun Userkaf’ın oğlu ve sarayındaki görevliler tarafından uğradığı ihanet hikâye edilir. Firavun Userkaf adaletli, merhametli ve güçlü bir kraldır. Ülkesinde her daim huzurun inşası için gayret sarf eder. Birgün şükrünü eda etmek için tapınağa gittiğinde ilahi güç kendisine öteler ötesinden seslenir ve insanlara olan sarsılmaz güvenini sorgulaması ve çevresindeki insanlardan şüphe duyması gerektiğini telkin eder. Zira “insanlar gölge veren yeşil ağacın kuruduktan sonra dallarını kesip yakar (s.21).”
Günün birinde kral, insanların samimiyetini ve güvenini test etmek için tahtını oğluna devrederek ülkesini terk eder. Kral bir süre sonra Mısır’a döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir.
Mumyanın Uyanışı başlıklı öyküsünde Mahfuz okuru 20. yüzyıla götürüyor ve kadim olan ile moderni mezcederek fantastik bir anlatayı ortaya koyuyor. Hikayenin baş kahramanı Mısır’ın aristokrat ve siyaset çevresinden Mahmud Arnavutî Paşa’dır. “Irk bakımından Türk, vatan bakımından Mısırlı, kalben ve zihnen de Fransız (s.32)” olan Paşa, Mısırlıları “yaradılışları gereği zelil ve itaatkâr evcil hayvanlar (s.35)” şeklinde niteleyip onları hakir gören bir kişiliktir. Bir gün Paşa’nın evine Şeyh Cadallah adında geleneklere bağlı biri gelir ve sarayın bahçesinde bir gömü olduğunu söyleyerek kazı için izin ister. Hurafelere karnı tok olan Paşa, ilk başta kazıya izin vermez ama sonra kaybedecek bir şeyi olmadığına kanaat getirerek Şeyhin kazı yapmasına izin verir. Kazıdan çıkacak eserleri koleksiyonuna dahil etmeyi uman Paşa’yı beklenmedik bir son karşılar.
Sinuhe’nin Dönüşü adlı öyküde Antik Mısır’da yaşamış iki prensin hikayesi konu edilir. Prens Sinuhe, babası I. Amenemhet öldükten sonra veliaht Prens Senusret’in kendisini öldürüceğini düşünerek Amor diyarına sığınır. Amor’da ün ve saltanata kavuşan Sinuhe, yaşlılık gelip çattığında ülkesi Mısır’a özlem duyar ve ölümünün kendi ülkesinde gerçekleşmesini arzular. Bunun üzerine kardeşi Senusret’e, arzularını açıkladığı bir mektup yollar.
Öteki Dünyadan Bir Ses öyküsünde ise Firavun hanedanından, henüz yirmi altısında Ölüm Elçisi’nin kendisine göründüğü genç yazar Tuti’nin hikayesini okuyoruz. Hikaye üç bölümden oluşuyor; birinci bölümde genç yazarın ölümü, ikinci bölümde hekimlerce mumyalanışı, üçüncü bölümde ise mumyanın Ölüler Şehrinde defnedilişi işleniyor. Mahfuz’un, “Ölüm, zincirlerden kurtulmaktır,” düşüncesi etrafında şekillenen öyküye mitolojik bir çok öğe eşlik ediyor.
Son olarak, öykülere genellikle bir masal dili hakim olmakla birlikte içinde barındırdığı fantastik öğeler, anlatıma akıcılık katan önemli unsurlardan yalnızca bir tanesi.
Necip Mahfuz
Çeviren Mehmet Hakkı Suçin
Can Yayınları