149
Pansiyona daha sonra Zehre gelir. Zehre de Mariana’nın eski tanıdıklarındandır. Madamın eski bir müşterisi olan babasının, ölürken pansiyona bıraktığı yadigâr… Taşralı bir güzel… Dedesi onu yaşlı bir adamla evlendirmek isteyince o da kaçıp İskenderiye’deki pansiyona sığınmıştır. Mösyö Amir, Zehre’nin bu durumuna karşın köydekilerin onu affetmeyeceğini söyler ve Mariana’ya Zehre’ye çağdaş şehir giysileri giydirmemesini söyler. Mariana ise ne olursa olsun Zehre’yi sahipleneceğini ifade eder. Zehre, Mariana’nın deyimiyle leb demeden leblebiyi anlayan, her şeyi çok hızlı kavrayan biridir. “Kimi eleştirmenler Mariana’nın haline üzülüp yanında çalıştırdığı Zehre’nin Mısır Devrimi’ni simgelediğini iddia eder. Güzel ama eğitimsiz… Cahil ama öğrenme ve inkişaf arzusuyla dolu…
Yıldız, M. (1998). Necîb Mahfûz’un Mîrâmâr Adlı Romanı Üzerine Bir İnceleme. Ekev Akademi Dergisi, 1(2).
Mahfuz, N. (2014). Miramar (S. Ertüzün, Trans. 4 ed.). İstanbul: Kırmızı Kedi.
Mahfûz, N. (2007). Mîrâmâr. Kahire: Dâr eş-Şurûk
Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi (M. Kahraman, Trans.). İstanbul: Agora.
Altay, İ. (2014). Bir Ulusun Psikolojisi. Erişim Tarihi: 19 Mayıs 2019
Necip Mahfuz’un Miramar Romanı Üzerine
Necip Mahfuz’un sembolik romanlarının yedincisi olan ve ilk kez 1967 yılında yayımlanan Miramar, farklı ekonomik ve politik görüşlere sahip bir grup insanın yaşamları ve ilişkileri üzerinden 1960’lı yılların Mısır’ını konu edinir. Miramar, Mısır devrimlerinin yarattığı travmatik dönüşümün bir portresidir. Mahfuz Miramar’da Japon yönetmen Kurosawa’nın Rashomon filminde kullandığı anlatım biçimi nedeniyle Rashomon olarak adlandırılan tekniği uygulamıştır. Roman dört farklı anlatıcının ağzından aktarılır. Bunlar: Amir Vecdi, Hüsnü Allam, Mansur Bahi ve Serhan el-Beheri. Yazar, aynı kesit ve katmanları dört farklı başlıkta dört perspektif üzerinden aktarır. Böylece Mahfuz, daha önceki romanlarında görülmemiş bir anlatım tarzı sergiler. Roman aynı zamanda son derece sinematografiktir; yayımlandıktan iki yıl sonra, 1969’da sinemaya uyarlanır. Bundaki en önemli etkenlerden biri, romanın büyük ölçüde kahramanların karşılıklı diyaloglarından oluşmasıdır.
Ömrünün son demlerini huzur tahtında geçirmek isteyen seksen yaşında emekli bir gazeteci olan Amir Vecdi’nin yirmi yıl aradan sonra İskenderiye’deki Miramar pansiyonuna yerleşmek üzere gelmesiyle birlikte roman başlar. Bu pansiyon, Amir Vecdi’nin eski arkadaşı ve 1919 devriminde İngiliz yüzbaşısı olan ilk kocasını kaybetmiş Yunanlı Mariana’ya aittir. Amir Vecdi, Sa’d Zaglul’un liderlik ettiği 1919 devrimine de tanıklık etmiş bir kişidir.
Yazar, ilerleyen bölümlerde Mösyö Amir ve Madam Mariana’nın ortak hatıralarını, Mösyö Amir’in dilinden uzun uzadıya aktarır. Mariana İskenderiye’den bahsederken buranın artık geçmişteki gibi olmadığını, sokaklarda ayaktakımının kol gezdiğini söylemektedir. Amir Vecdi halkın İskenderiye’yi sahiplenmesi gerektiğini söylese de, Mariana ülkeyi kendileri gibi aydın kesimin bu hale getirdiğini ifade eder.
Mariana, tanıdığı herkesin İskenderiye’den gittiğini ama kendisinin gideceği bir yerinin olmadığını ve küçücük pansiyonunu da kimsenin millileştirmek istemeyeceğini söyler. Böylece Mahfuz, Mariana’nın ağzından iktidarın “millileştirme” politikasına gönderme yapar. Zira Cemal Abdunnasır hükümetinin “sosyalist kararnamelerinin en yoğun dalgası 1961 ila 1964 yılları arasında görülür. Bu yıllarda geri kalan yabancı şirketlerden yerel tesislere, bankalardan sigorta şirketlerine, ithalat şirketlerinden otellere kadar her şey millileştirilir. Medya bile devlet kontrolüne geçer ve Mısır’ın bir zamanlar canlılığıyla ünlü basını, merkezi hükümetin sözcüsü haline getirilip sıkı bir sansür altına alınır (Cleveland, 2008: 352).
Pansiyona gelen ikinci kişi, Vakıflar Bakanlığı Müsteşarı ve büyük bir toprak sahibi, aristokrat Tolba Marzuk’tur. Amir Vecdi’nin de tanıdığı biridir. Marzuk’a göre Amir Vecdi, geçmişte krala yardakçılık ve dolayısıyla Vefd Partisi’ne düşmanlık etmiş biridir. Mal varlığına bir yıl önce haciz konarak mali kaynakları müsadere edilmiştir. Amir Vecdi ve Tolba Marzuk arasında geçen diyalog, onların politik anlamda farklı düşüncelere sahip olduğunu göstermektedir. Örneğin Tolba Marzuk, Amir Vecdi’nin Sa’d Zaglul hareketinin lehine yazdıklarını şöyle değerlendirir: “Yıllar evvel yazdıklarınızın birçoğunu okumuşluğum vardır. Sizinki kötü bir davaya hizmet eden güzide bir kaleme iyi bir örnek…”
Tolba Marzuk’a göre Mısır’ın başına gelen talihsizliğin sebebi, Sa’d Zaglul ve başında olduğu Vefd Partisi’dir. O bu konudaki düşüncelerini şöyle aktarır: “…Bütün bu dertler onun başının altından çıktı. Şu sınıf meselesi… Ondaki o arsızlık, kralla küstahça tartışıp halka yaltaklanması sadece bir başlangıçtı. Şer tohumları ekti. Şimdi de o tohumlar kanser gibi her birimizin sonunu getirecek.”

Tolba Marzuk her fırsatta Zehre’ye askıntılık eder. Böylece Zehre ona karşı bir antipati besler. Zehre kendisine yüz vermez. Tolba Marzuk ise; “Bir köylü ne yapsan köylüdür.” diyerek köylüleri aşağılar. Amir Vecdi ise “Bırak da Allah nasıl yarattıysa öyle ölsün.” der ve Zehre’ye bir baba gibi sahip çıkar.
Zehre, kırsal kesimin kültürel dogmalarına karşı çıkan bir fellâhtır. Kendisini köye geri götürmek için gelen ablası ve eniştesinin bütün ısrarlarına rağmen geri dönmeyi reddeder. Ne pahasına olursa olsun, kendi ayakları üzerinde durup özgür bir birey olmaya kararlıdır. Pansiyona geldikten kısa bir süre sonra okuma-yazma öğrenmek isteyen Zehre, pansiyonun üst katında ailesiyle birlikte oturan öğretmen Aliyye’den özel dersler almaya başlar. Bu yönüyle o, bir karakteri temsil eder.
Pansiyona gelen dördüncü kişi Serhân el-Beherî’dir. Bu kişi, İskenderiye tekstil fabrikalarının muhasebe müdür yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Ulusal Birlik, Yirmiler Komitesi ve çalışanlarının temsilcisi olarak yönetim kurulu üyesi görevlerini de sürdürmektedir. Safiye adında bir kadınla birlikte gece kulübünde çalışır. Türlü yollarla zengin olmanın peşindedir. Bunun için gayrı meşru yollara tevessül eder. Pansiyona gelişinin asıl nedeni Zehre’dir. Zehre’yi gazete bayiinde ve değişik yerlerde alış veriş yaparken görmüş ve neredeyse ona âşık olmuştur. Gazete bayiinden nerede kaldığını öğrenir ve bir yolunu bulup Safiyye’yi ikna ettikten sonra pansiyona yerleşir. Tek amacı Zehre’yi elde etmektedir. Zehre de duygusal olarak ondan etkilenir.
Serhan el-Beheri, arkadaşı Ali Bekir’le bir soygun düşünürler. Muhasebesini tuttuğu tekstil fabrikasından bir kamyon mal çalıp karaborsada satmayı planlamaktadırlar. Ali Bekir şirkette çalışan bir mühendistir. Malları taşıyacak kamyonun şoförü de onlara göre sağlam birisidir. Geriye sadece gece bekçisi kalır. Sonunda onu da planlarına ortak ederler. Bu soygun kimsenin haberi olmadan ayda dört defa yapılacak ve elde edilen para aralarında paylaştırılacaktır.
Ali Bekir’le aralarında geçen şu diyalog onların hayat görüşlerini gözler önüne serer. Serhan el-Beheri Ali Bekir’e dönerek; “Lütfen bana şu andan bahset. Villasız, arabasız ve kadınsız hayatın ne anlama geldiğini bana söyle Allah aşkına.” der. Serhan, dönemin pragmatizmini temsil eden bir ihtirastır adeta… Böylece Mahfuz, Serhan el-Beheri üzerinden Mısır’ın ne derece sekülerleştiğini okuyucuya sunar. Ali Bekir’in Serhan’a karşı şu sözlerinden de Mısır’daki hayat pahalılığını ve yozlaşmayı görmek mümkündür: “Yasal olarak çalışma, boşuna uğraşmaktan başka bir şey değil. İnan bana… Arada maaşın artsa, ikramiye de alsan bir anlamı yok. Bir yumurta kaç para? Bir takım elbise ne kadar? Kalkmış bir de villadan, arabadan ve kadından söz ediyorsun? Tamam. Hepsini al. Bak. Arap Sosyalist Birliğine üye olarak seçildin. Şimdiye kadar ne fayda gördün? İşçilerin sorunlarını çözmeye kendini adadın. Sana yeni kapılar mı açtılar? Fiyatlar artıyor, maaşlar azalıyor ve hayat geçip gidiyor.”
Pansiyonun yakınında gazete satıcılığı yapan Mahmud Ebulabbas, Mariana’yı aracı yaparak Zehre’ye evlenme teklifinde bulunur. Zehre, Mahmud Ebulabbas’ın kadınlara olan bakış açısının köydekilerden bir farkı olmadığını söyleyerek bu teklifi doğrudan reddeder. Bu olay üzerine Serhan el-Beheri Mahmud’la yumruk yumruğa kavgaya tutuşur.
Pansiyona gelen bir diğer kişi Tanta’nın köklü ailelerinden birisine mensup Hüsni Allam’dır. Kapıyı kendisine Zehre açar. Zehre onun ilgisini çeker. Hüsni’nin şakalarına rağmen Zehre ciddiyetini korur. Buna rağmen Zehre’ye evlilik teklif eder. Zehre ise “arazinin ne değeri var” diyerek bu teklifi reddeder. Kendi kendine yaptığı şu konuşmalar, onun hayat görüşünü yansıtır: “Bu ilerici toplumda kendime uygun bir kadın bulamayacağıma göre bütün kadınlara kendi özel haremim gözüyle bakmam için kendime izin veriyorum. İlerde evimdeki boşluğu doldurmak üzere, seçkin bir hizmetçi, bir genç kız bulmalıyım. Zehre gibi… Hattâ ta kendisi… Hem güzel hem de çocuk doğurma vb… gibi işlere bakacak, benim dışarıdaki maceralarıma aldırmayacak birisi.”
Hüsni Allam zevk düşkünü biridir. Zaman zaman hayat kadınlarıyla birlikte olur ve bekâr kalmakta kararlıdır. Evliliğin kendisine ters bir şey olduğunu düşünür. Her gününü ayrı bir kadınla geçirir. Çoğunlukla Malta’lı yaşlı bir kadının işlettiği genelev tarzı bir yerde takılır. Bir gece Malta’lı kadına gidip getirebileceği kadar kadın getirmesini ister ve onlarla –kendince- Harun Reşit’ten bu yana yaşanmamış bir şekilde muhteşem bir gece geçirir.
Son olarak pansiyona Mansur Bahi adında bir genç gelir. Mansur, İskenderiye radyosunda spiker olarak çalışır. Karakter olarak içe kapanık bir gençtir. İskenderiye’de tanınmış bir polis şefi olan ağabeyinin bekârken kaldığı pansiyona onun tavsiyesi üzerine uzun süre kalmak amacıyla gelir. Hizmetçi Zehre, diğerlerinin olduğu gibi Mansur’un da dikkatini çeker. Ona göre Zehre’nin asıl yeri pansiyon değil, çoğu genç arkadaşının olduğu gibi onun da yerinin üniversite olduğunu, ihtiyar kadının ayak işlerine koştuğu pansiyon değil.
Mahfuz’un Miramar pansiyonunda farklı sınıflardan insanları toplaması Nil Üstünde Gevezelik romanındaki teknede çeşitli insan örneklerini toplamasına benzer. Pansiyonda kalanlardan her biri düşünce ve toplumsal sınıf olarak birbirlerinden farklı bir yapıya sahip olmalarına rağmen Zehre’ye yakınlaşma hepsinin ortak noktasıdır. Zehre romanın merkez kişisidir; romanın tüm erkek şahsiyetlerinin etrafında toplandığı bir merkez. Bu erkeklerden her biri, âdeta bu taşralı kıza karşı gösterebilecek her türlü ilginin bir yönünü temsil ediyor olmasıyla, yazar tarafından bilinçli bir şekilde seçilmiştir. Pansiyondaki her erkek, Zehre’ye farklı açılardan yaklaşmaya çalışır. Söz gelimi Amir Vecdi, ona şefkatli bir baba gibi muamele eder ve onun böylesi bir ortamda yıpranmaması için çabalar. Mansur Bahi ise saf duygularla Zehre’yle yakınlık kurmak ister ve onu hayat ortağı olarak seçmek ister. Serhan el-Behiri ve Hüsnü Allam ise Zehre’nin dişi oluşundan yararlanarak kendi ihtirasları için kullanır. Bir de tüm olup bitenlere kayıtsız olan biri vardır ki o da Tolba Marzuk’tur.
Kimi eleştirmenler Zehre’nin şahsında Mısır’ı görme eğilimindedirler. Zehre Mısır’ı temsil ediyor derken bu eleştirmenlerin yegâne dayanağı onun fellâh kökenli oluşudur. Gerek Tevfik el-Hakim, gerek Selâme Musa ve gerekse Muhammed Huseyn Heykel gibi eleştirmenler Mısır’ın gerçek temsilcileri olarak fellâhları görürler. Bazı eleştirmenler de pansiyonda kalan herkesin gerçek yüzünün yansıdığı bir ayna olması sebebiyle, Zehre’yi Mısır’ın sembolü olarak görürler. Böylece Zehre, kişilik olarak et-Tarîk’teki İlhâm ve Sersere fevke’n-nil’deki Semâre Behcet ile aynı çizgidedir. Bununla birlikte Zehre, kendisine kötü emellerle yaklaşan Serhan’a âşık olur. Bu da onun zayıf noktasını oluşturur. Zehre karakteri, el-Liss ve’l-kilâb romanında Said Mehran karakterinin gerçek hayattan ortaya çıkarıldığı gibi Mahfuz’un yaz tatillerinde İskenderiye’ye gittiği sıralarda bir arkadaşının evinde gördüğü hizmetçiden esinlenerek ortaya çıkmıştır. (Yıldız, 1998: 287).
Kaynakça
Yıldız, M. (1998). Necîb Mahfûz’un Mîrâmâr Adlı Romanı Üzerine Bir İnceleme. Ekev Akademi Dergisi, 1(2).
Mahfuz, N. (2014). Miramar (S. Ertüzün, Trans. 4 ed.). İstanbul: Kırmızı Kedi.
Mahfûz, N. (2007). Mîrâmâr. Kahire: Dâr eş-Şurûk
Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi (M. Kahraman, Trans.). İstanbul: Agora.
Altay, İ. (2014). Bir Ulusun Psikolojisi. Erişim Tarihi: 19 Mayıs 2019