Ahmed Sa’dâvî: Romanımın Evrensel Olmasını Umut Ediyorum

Gönderen Cuma Tanık
0 Yorum 385 Görüntüleme 8 dakika okuma süresi

Yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız? Başta kendinizi bir şair mi yoksa bir romancı mı olarak görüyordunuz? (90’lardaki ilk şiir kitaplarınızı dikkate alırsanız)

Çoğu yazarın bu soruya verdiği cevap gibi, yazmaya çocukluktan itibaren başladım. Ama 90’lı yılların ortalarına kadar arkadaşlarım tarafından Ahmed er-Ressâm olarak biliniyordum; nitekim bir ressamdım. Çizgi roman, çocuk hikâyeleri ve karikatür sanatında uzmanlaşmıştım.

Yakın dostlarım benim sanat ve edebiyatla azami düzeyde ilgilendiğimi bilirlerdi. Çoğu hâlen benimle birlikteler. Şiire gelince; kültürel ve felsefî anlamda kendimi bir şair olarak görüyorum ve hâlen şiir metinleri üretiyorum. – Sanırım – 2019’un başında, yeni bir şiir kitabım çıkacak.

İlk yazılarınızın referans çerçevesini şekillendiren, bir metinden başka bir metne – belki de – bir türden başka bir türe geçiş yapmanızda öznel ve nesnel durumlar var mıydı? (Zira şiir, oyun ve kısa öykü yazdınız ve) daha sonra Frankenstein ve Bâbu’ṭ-ṭebaşîr eserleri ortaya çıktı?

Jenerasyonumla kıyaslandığımda, yaratıcılık alanlarına ilgim dışında beni kuşatan istisnaî bir durum yok. Çocuk hikâyelerinden öğrendim, akraba ve arkadaşlarımın kütüphanelerinden yararlandım. Çokça okudum ve her şeyi de okurum. Hayatımın her merhalesinde, beni derin düşünmeye teşvik eden; ciddi ve bazen delice tartışmalara girdiğimiz iyi arkadaşlarım oldu.

Bütün bunlar, kendi oluşumumda önemli bir temel teşkil etmektedir. Sanırım bunların tamamı– daha sonra – eserlerime de yansıdı.

Frankenstein Bağdat’ta önceki eserlerinizin bir uzantısı olarak kabul edilebilir mi yoksa bağımsız bir eser mi? Siz bir uzantı olarak görüyor musunuz?

Bu roman – tabii ki – edebî taslağımın bir devamı. Aynı zamanda roman, İnnehu yahlum, ev yelᶜab ev yemût gibi önceki romanlarda geçen olayları pekiştirmektedir. Bu romanda Irak-İran Savaşı’nda iki engelli ayağın bacaklarını bir araya getirme düşüncesi yer almaktadır. Bu iki kopuk bacak rüyada birbirleriyle ilişki kurar ve bir hayalperest gibi yürür. Bu sahne –belki de-, Frankenstein Bağdat’ta eserinin ilk tohumuydu. Diğer taraftan, arkadaşlardan ve okurlardan çoğu kişi benden romanın ikinci bölümünü yazmamı istediler. Ben de bu varsayımsal bölüme, bir defasında, bir başlık koydum ve Evrâk eş-Şusmuh (İsmi Neydinin Belgeleri) olarak adlandırdım.

Belki bir gün bu bölümü yazarım, kim bilir?

Frankenstein Bağdat’ta romanı aynı anda kahramanlarıyla, coğrafyasıyla, ilginç ve samimi atmosferiyle nasıl doğdu?

Bu romanı üç taslak üzerinde ve yaklaşık dört yıl boyunca yazdım. Romanın kusursuz çıkmasında ısrarlıydım. Yayımlanması konusunda acele etmedim. Her yeni taslakla birlikte, romanın gücünü artıracak yeni ayrıntılar ortaya çıkıyordu.

Romanın en önemli yönlerinden biri, belirli bir yıl içinde, sokakta geçen olayların, Irak’taki yaşamın bir bölümünün tasvirini yapmaya çalışmasıdır. Bu sebeple roman, Irak realitesiyle ve yaşadığı yeniliklerle bağlantılıdır.

Romanın bütününü, Bağdat’taki evimin bir odasında yazdım. Son okumayı ise Kürdistan’ın Süleymaniye kentindeki bir otelde, iki haftada gerçekleştirdim.

Frankenstein Bağdat’ta eserinin dünyada elde ettiği başarılardan sonra Ahmed Sa’davî’nin, evrensel roman yazarları gibi, (Iraklı bir roman yazarı olarak) yerel olanı evrensele dönüştürebileceğini öngörüyor musunuz?

Çeşitli dillerdeki yabancı gazetelerde yer alan yorumlar, sorunuza bir cevap verebilir. Şüphesiz ki roman, tercüme edildiği dillerde büyük ilgi çekti. Hindistan’dan, Pakistan’dan, İran ve Gana gibi çeşitli ülkelerden romanı öven yorumlar okumak güzel bir deneyim. Bunlar romanın evrensel olması için yeterli mi?! Bilmiyorum. Ama bu yankıdan dolayı gerçekten mutluyum ve bundan da faydalandım diyebilirim. Yolculuk yapıp çeşitli halklarla doğrudan etkileşim kurmam da cabası… Bütün bunlar kişisel tecrübeme çok şey kattı.

Nihayetinde, romanın ulaştığı boyut, aynı şekilde bellekteki kalıcılığı ve hakkında yapılan yorumlar onun evrensel olduğunun bir göstergesi olabilir. Ben de bir gün romanımın bu seviyeye ulaşmasını umut ediyorum.

Romanın ödülle taçlandırılmasını başta nasıl karşıladınız? Bu ödülü hayal ediyor muydunuz? Roman, “Arabic Booker” ödülünü kazandıktan sonra çoğu Iraklının caddelerdeki kutlamalarını hatırlıyoruz. Ülkenin insanlarının yaşadığı bunca sıkıntı içerisinde bir romanın böylesi bir sevinçle karşılanması sizin için nasıl bir önem arz etmektedir?

Eserimle övünç duyuyorum. Ve hayal ettiğim gibi bitirdiğim için de mutluyum. Layıkıyla yayımlanmasını istiyordum eserimin. Yayımlanma aşamasında ve sonrasında diğer bütün sanatsal eserlerle ilgilendim. Ama ondan sonra bunları kontrol etmek zorlaştı. Roman, okurları gerçekten şaşırtır mı? Iraklıları şaşırttı diyelim, Arap okurunu şaşırtır mı? Ödüller, çeviriler vs. hakkında kehanette bulunulması zor. Ama –elbette- bunlar yaratıcı ve güçlü romanların hak ettiği şeyler.

Bu romanın arşivinde, bugün, bir Irak romanı için –ilk defa- söylenmiş birçok şey var. Bu beni çok mutlu ediyor, şüphesiz. Aynı zamanda Iraklı okurların romanın yarattığı bu yankıyla olan etkileşimi olağanüstü bir durum. Bu da –bugün- özellikle genç nesiller arasındaki iyi okurun seviyesini yansıtmaktadır.

Romana yazılan eleştirilerle ilgileniyor musunuz? Bu eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?

Roman hakkında karşıma çıkan makaleleri ve eleştirel çalışmaları takip ediyorum. Roman hakkında pek çok şey yazıldı. Bunun yanı sıra İngiltere’de, Hindistan’da, Çin’de, İran’da ve Arap dünyasında tezler yapıldı.

Zekice yapılmış güçlü eleştirel çalışmalarla karşılaştım ve bunlardan istifade ettim. Ama istenen seviyede olmayan eleştiriler de yok değil. Saldırılar ve duygusal yorumlarla da karşılaştım aynı zamanda. Tüm bu çabalara saygı duyuyorum. Şüphesiz, önemli edebi eserler tartışma yaratırlar. En önemlisi de yaratıcılık ve estetik sorunları çerçevesinde bir tartışma alanı açarlar. Bu –yeni nesillere göre- dini aşırılık ve geri kalmışlıkla ilgili sorunlara önem verilmesinden daha iyidir.

Romanın Uluslararası Man Booker ödülü için seçilmesi ve kısa listede yer alması Arap yazarlar arasında nadir görülen bir durum; bu sizi nasıl etkiledi ve size ne hissettirdi?

Romanın bu ödül için seçilmesi, sonrasında da kısa listeye girmesi romana verilen önem adına yeni bir adım oldu. Ayrıca romanın bir ışık çemberinin içine konulması son derece önemliydi. Bu da romanın İngiliz ve diğer dillerdeki okurlar arasında yayılmasına yardımcı oldu. Zira bu ödül, uluslararası bir yankıya sahip.

Şüphesiz, böylesi bir ödüle layık görülmek önümdeki yolu kısaltmama yardımcı olan, edebiyat yolculuğumdaki ileri bir aşama. Öte yandan bu ödül bana, okura sunmamı beklenen gelecek projeler karşısında daha çok sorumluluk yüklemekte.

Sizce romanın ve –genel olarak – edebî metinlerin dünya dillerine (burada İngilizceyi ayrı tutarak) çevrilmesi civar ve bölge ülkelerinin dillerine çevrilmesinden daha mı önemli? Yoksa tam tersi mi daha doğru? Romanlarınızın –öncelikle- (yaygın) yabancı dillere çevrilmesi mi yoksa Farsça, Türkçe vb. gibi bölge dillerine çevrilmesi mi önemli?

Şuana kadar 26 dile çeviri için 26 sözleşme imzaladım. Romanın Farsça çevirisi çıktı ve İran okuru tarafından ilgiyle karşılandı. Bu yılın başında Tahran’da çevirinin ikinci baskısı yapıldı. Yine Bâbu’ṭ-ṭebâşîr romanım da Farsçaya çevrildi ve iyi bir şekilde karşılandı. Frankenstein Bağdat’ta kitabımın gelecek yılın başında Türkçe ve diğer dillerde çevirisi çıkacak.

Her dil romanın alanını genişleten bir uzay demek. İngilizce piyasasını Roman ve Bosna dilleri piyasasıyla karşılaştırmak – elbette – mümkün değil. Ama bu iki dil için imzaladığım antlaşmalar için de mutluyum. Her dil (ister küçük ister büyük olsun) alanın genişlemesine katkıda bulunur.

Bölgemiz edebiyatçılarını okur musunuz? Arap veya dünya edebiyatçılarından takip ettiğiniz özel isimler var mı? – Ve ben bir şair olarak – belli şairleri okuyup okumadığınızı öğrenmek istiyorum?

Sürekli okuyorum. Belki de yazmaktan çok okuyorum. Gücüm yettiğince her yeni olanı takip ederim. Ama son yıllarda daha çok yazma eylemimle ilgili şeyleri okur oldum. Ve normal bir okurun zevk aldığı o okuma özgürlüğünü kaybettim.

Herhangi yeni ve dikkat çekici şiirsel bir metin, içinde yaşadığımız anlamsız karanlığa açılan bir gedik. Zaman zaman bu türden bir metin okumak çokça takdir ettiğim güzel bir fırsat.

Gelecekte Ahmed Saᶜdâvî’den ne bekleyebiliriz? Bir roman mı yoksa başka bir edebî tür mü?

Bir veya iki ay içerisinde Bağdat’ta bulunan er-Râfidîn yayınlarından el-Vechu’l-ᶜârî dâẖile’l-ḥulm (Rüyanın İçindeki Çıplak Yüz) adlı öykü kitabım çıkacak. Bu eser 10 uzun öyküden oluşmakta. –Daha önce söylediğim gibi- gelecek yılın başında da baskı için bir şiir kitabı teslim edeceğim.


Ahmed Sa’dâvî

1973 Irak doğumlu romancı ve şair. Hâlen belgesel yapımcılığı ve yazarlığını sürdürmektedir. Saᶜdâvî, aynı zamanda televizyon programı yapımcılığı ve senaryo yazarlığı da yapmaktadır.

Kitapları: el-Vesenu’l-ğâzî (Şiir, 1997), Necât zâide (Şiir, 1999), İnnehu yahlum, ev yelᶜab ev yemût (Roman, 2008, 2010 yılı Hay Festival ödülü) ve Frankenstein Bağdat’ta (Roman, 2013, 2014 yılı Arabic Booker ödülü). Frankenstein Bağdat’ta romanının bu yıl (2018) Uluslararası Man Booker ödülünün kısa listesinde yer alması sebebiyle bu söyleşi gerçekleştirilmiştir.

Röportaj: Meryem Haydarî

Arapçadan çeviren: Cuma Tanık

Kaynak: Mecellet ed-Dûḥa 130. Sayı

Bir yorum yaz

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

Bu web sitesi, deneyiminizi iyileştirmek için tanımlama bilgilerini kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul et Daha fazla oku